“Sakın geç kalma, erken gel” çalıyor, eve dönmekle dönmemek arasında kaldı aklım sanıyordum. Sandalyemden doğrulup, etrafa bakındım. En son, rakımı tazeleyen garsona gülümsemek için doğrulmuştum. Ağaçta, arkadaki yaşlı evin katları arasına gizlenmiş bal rengindekilere bakıp; yerde, yazın tozunu taşıyan ayakkabılarımın altında limon küfüne dönmüş olanlara, sararıp, kararmadan düştükleri için acımıştım.
“Ne yazıyorsunuz bugün?” der demez, ağzına bir mandal sıkıştırmak için cumbanın içine eğildi. Tekrar görünmesi mi daha uzun geldi, veremeyeceğim yanıtlar içinden bir tanesini seçmek mi? “Bu sıcakta akşam olmadan kururlar” deyiverdim. Bir mandal düşseydi, iyice doğruldum, sanki düşmüş; bir koşuda düşeni kapmış; merdivenleri ikişer üçer çıkıp, kapıya vurmuştum.
“Tahammül kalmadı artık!” Doğrulduğumu düşünmüş olmalıyım ki, şarkının devamı geldi. Çamaşırların en zor uzanılanları kurumuş, içeri alınmıştı işte. Kalanları sallayacak bir rüzgâr yoktu.
“Akşam rüzgârında tozlanmadan kurusalar…” Ayakkabılarıma baktım. İyi ki düşürmemişti. Elimi saçlarıma attım. Saçlarını kestirdiğini farkettiğimi anlasın istedim. Sağ eliyle mandalı sıkıştırırken, sol elini alnına attı. “Soğumayacak bu sene galiba” dedi. “Kar üzerine yazıyorum bugün” dedim. Nasıl uydurmuştum. Ya sorarsa. Kar üzerine söylenmedik ne kalmış olabilirdi ki! Gece yağarken beyazını görür müyüz? Gökte görür müyüz, yerde görür müyüz?
“Bu akşam gün batarken gel...” Yatsı okunmaya başladı. Minare ışıkları gözümü aldı. Açıp, kapadım.
Karı koklamak ister gibi gözlerini kapattı, mandalları bir yana bıraktı, çamaşırları bir yana. Pencereden iyice uzattı başını; boynu gerildi. Burnunu görebiliyordum. “Ne güzel, sizler olmayan bir şeyi, olmadık bir zamanda hayal edebiliyorsunuz” dedi. “Sayenizde bizler de tadıyoruz onları, sizleri okurken.” Çoğul konuşmasına çarpılmıştım. Hemen boşverdim. Yalnız ben değildim ya. Sanki yanyana dizilmiş, birbirimize bakarak yazıyorduk, yürüyorduk bizler.
Çamaşırların üzerinde kar taneleri vardı işte. Bizler becermiştik. “Cefâ etme bana mâhım, sonra çıkar ahım.” Yarın yine aynı sandalyede. Bütün gece beni bekliyordu. O ne diyecekti, ben ne yanıt verecektim. Kar taneleri kıpır kıpır uzaklaştı yere düşmeden.
Beray Aytek/Ali Rana Atılgan
8-9 Kasım 2019
Cankurtaran